Dostoyevski Ne Zaman Okunmalı ?

Damla

Yeni Üye
Dostoyevski Ne Zaman Okunmalı?

Herkese merhaba!

Bugün size Dostoyevski'yi ne zaman okumamız gerektiği üzerine bir yazı yazacağım, ama elbette klasik “filozofça” bir dil kullanarak değil, daha çok mizahi bir yaklaşımla. Çünkü Dostoyevski demek, hemen aklımıza karanlık, içsel buhranlar, suçluluk duygusu ve hayatın anlamını sorgulama geliyor. Ama gerçek şu ki, bir yanda derin felsefi çıkarımlar, bir yanda da zaman zaman sarsan, bazen de oldukça komik durumlar var. Hadi o zaman, Dostoyevski’yi ne zaman okumalıyız? İşte şık bir mizahi bakış açısıyla buna karar verelim!

Dostoyevski ve Erkeğin Çözüm Odaklı Düşünme Yeteneği

Erkekler! Hepimiz biraz çözüme odaklanmaya, pratik düşünmeye meyilliyiz, değil mi? Yani, herkesin duygusal derinlikleri keşfetmeye çalıştığı bir sırada, biz bir adım önde olup çözümü hemen buluyoruz: "Bunu hallederim." İşte bu çözüm odaklılık, Dostoyevski okumayı başarmamızda da bir nevi strateji gerektiriyor.

Bir erkek, Dostoyevski’yi okumalıdır, ama ne zaman? Elbette, hayatındaki en büyük problemin “bakkaldan yanlış alışveriş yapmak” olduğu dönemde değil! Mesela; bu kitabı okumak için, bir kayıptan sonra, bir ayrılıktan sonra, ya da en iyi arkadaşının evlenmesinden sonra çok uygundur. Yani hayat, size bir “varoluşsal kriz” yaşatmaya başlarsa, Dostoyevski kitapları tam da ihtiyacınız olan şeydir.

Ama kesinlikle, çamaşır makinesinin arızalanması gibi problemlerle yüzleşirken “Beni Dostoyevski ile avutun!” demek fazla derin olur, değil mi? O yüzden, erkekler, Dostoyevski'yi okumak için "Hayatımda bir şeyler ters gidiyor!" anını beklemelidirler. O zaman, o karanlık dünyaların içine girip “İnsanın içindeki kötülük ne kadar derin olabilir?” sorusunu sormanın tam zamanıdır.

Kadınlar, Dostoyevski ve Empati Arayışı

Kadınlar, bizler hep ilişki odaklıyız, değil mi? Birinin ruh halini anlamak, empati kurmak, “o duyguyu hissetmek” gibi derin bir içsel arayış içinde oluyoruz. Dostoyevski de tam bu noktada devreye giriyor. Evet, erkeklerin çözüm odaklılıklarının aksine, bizler olaylara duygusal bir boyuttan bakıyoruz ve her insanın yaşadığı çelişkileri, kararsızlıkları, acıları anlamaya çalışıyoruz.

İşte Dostoyevski’yi okumalıyız, çünkü onun kitapları, insan ruhunun karmaşıklığını ve içsel çelişkilerini bizlere anlatıyor. Hani o an gelir, herkes size der: “Senin de problemin ne, kızım?” İşte o noktada Dostoyevski kitapları sizin en iyi arkadaşınız olur! “Bunu ben de hissediyorum!” diyerek, yazarın kahramanlarının çöküşlerine derinlemesine dalabilir, “Bu dünyada yalnız mıyım?” diye düşünebilirsiniz. Dostoyevski'yi okurken, bir nevi içsel yolculuğunuzu yapar, hem acıyı hem de güzelliği bir arada keşfedersiniz.

Peki, kadının doğru zamanını beklediği şey nedir? Tabii ki bir “içsel fırtına”! Kendi kimliğini bulma, bir ilişkideki çıkmazlar, dünya üzerindeki yerini sorgulama gibi dönemler… O zaman, Dostoyevski'yi okumak her zamankinden daha anlamlı hale gelir. Bu kitaplar, “empatik bir arayış” içinde olan bizler için tam bir hazine.

Dostoyevski Ne Zaman Okunmalı? Hadi Birlikte Karar Verelim!

Peki, Dostoyevski'yi ne zaman okumalıyız? Bu sorunun cevabı biraz kişisel, değil mi? Yani, bazılarımız için, bir sabah kahvesiyle, güne başlamadan önce okumak yeterli olabilir. Ancak bence, gerçek zaman, “hayatın bir anlamı olup olmadığı” sorgusuna başladığınız an olmalı. Kimseyi kırmak istemem ama şu an, "Hayatın anlamını kimse çözemedi!" diyorsanız, evet, o zaman Dostoyevski tam size göre.

Dostoyevski okumak, bazen insanın aklını karmakarışık eder. Ama bu karmaşayı sevmek, içindeki sorularla yüzleşmek de bir o kadar öğreticidir. Kimi zaman o kitaplar, bir düğüm gibi kafanızda dolanır ve sonrasında sizi bekleyen, belki de hayatın anlamını çözme yolculuğuna çıkar. Tabii, yine de unutmamalısınız: Hayatındaki en büyük problem bakkaldan ekmek almaksa, o zaman bir Dostoyevski kitabı almak, biraz ağır olabilir.

Sizce Dostoyevski’yi ne zaman okumalıyız?

Evet, şimdi ise sözü size bırakıyorum! Forumdaşlar, Dostoyevski’yi ne zaman okudunuz? Gündelik yaşamla ilgili küçük dertlerinizi bir kenara bırakıp, varoluşsal bir krize girmeden önce mi? Yoksa kalbiniz bozulduğunda, "Beni Dostoyevski sarar!" diyerek mi başladınız? Yorumlarınızı bekliyorum!